*Burada söz konusu ay içerisinde izlediklerim, okuduklarım ya da oynadıklarım arasından sadece seçtiklerim bulunmaktadır.

Ocak ayında tükettiklerim için buraya tıklayın.

NE İZLEDİM?

War Dogs

Jonah Hill en sevdiğim komedi oyuncularından biri. War Dogs’u izlemeye başlama sebebim buydu. Yaşanmış bir olay olduğunu falan bilmiyordum yani. Sonradan öğrenince filmden aldığım zevk ikiye katlandı. Genel olarak biopic’leri seviyorum. War Dogs izlediğim en keyifli biopic’lerden biriydi. Sıradan bir hayatı olan David Packouz‘un silah satıcılığı yapan eski dostu Efraim Diveroli‘yle ortak olması sonucunda Pentagon’a kadar uzanan hikaye eğlence dozajı yüksek bir şekilde seyirciye aktarılıyor. Bu ayın kafa dağıtmalık filmi.

Manchester by The Sea

Casey Affleck‘e Oscar getiren bu film bir aile draması. Tahmin edeceğiz üzere durağan ve ağır duygusallık içeren bir film. Başroldeki karakter Casey’e o kadar oturmuş ki zaman zaman “rol mu yapıyor yoksa öylece duruyor mu?” diye sorgularken buluyorsunuz kendinizi. Bu durum Casey Affleck’i çok çok iyi bir oyuncu mu yapıyor emin değilim. Ben Affleck ile oyunculuk tarzları birbirinin aynısı. Normalde bu tarz performanslar bana gerçek oyunculukmuş gibi gelmese de Casey Affleck filmde içinde bulunduğu durumu seyirciye mükemmel bir şekilde aktarmayı başarmış. Manchester by The Sea oyunculuklarıyla ön plana çıkan bir film. Beklentilerinizi çok da yükseltmeyin.

Jackie

Odamda koca bir Jackie posteri asılı ve üzerinde Elle’in “Büyüleyici bir First Lady portresi” yorumu yazıyor. Gerçekten de öyle. ABD’nin suikasta kurban giden 35. başkanı John Fitzgerald Kennedy’nin eşi olan Jacqueline Kennedy‘nin, kocasını kaybettikten sonraki metanetini ele alan film bir belgesel tadında. ABD’nin en ikonik First Lady’sine çok iyi çalıştığı belli olan Natalie Portman muazzam bir performans ortaya koymuş. Bunu Jacqueline Kennedy’nin eski videolarını izleyince daha iyi anlıyorsunuz. First Lady’nin kendisine has konuşma tarzı, mimikleri ve beden dili Natalie Portman’la birlikte tekrar hayat buluyor. Kendisinin Oscar’ı almasını çok isterdim lakin hamileliği dolayısıyla törene bile katılamadı. – 4 gün sonra doğum yaptı.

Hacksaw Ridge

Yine yaşanmış bir olaydan alınan ve bu sene “Best Picture” adayı olan filmler arasında Arrival’dan sonra en sevdiğim film. Mel Gibson tarafından yönetilmiş olması beraberinde birçok ön yargı ve olumsuz eleştiriyi getirse de bunların hiçbiri benim umurumda değil. Uzun zamandır bu kadar etkileyici bir savaş filmi izlememiştim. Yok din propagandasıymış da, Mel Gibson ırkçıymış da bilmem ne. Ciddi olamazsınız ya! Şu film bana o kadar derinden “WAR IS HELL!” hissiyatı verdi ki bunu kelimelere dökmem mümkün değil. 20 senedir Mel Gibson’un bir Amerikalı ve ağır Hristiyan olmasıyla ilgili sorununuz kalmadıysa kendisinin yönetmenlik yeteneğine odaklanabilir misiniz artık sevgili eleştirmenler?

Neyse ki benim gibi insanların sesi daha fazla yükselmesin diye film kelli felli ödül törenlerinde boy gösterdi. Akademi Mel Gibson’ı affeder mi bilmiyorum ama kendisi keşke daha fazla savaş filmi çekse de izlesek.

Nocturnal Animals

Tom Ford gibi modacıların sinema dünyasına adım atması beraberinde sektöre oldukça farklı bir dinamizm getirdi. Nocturnal Animals bunun en iyi örneklerinden biri. Oldukça iyi bir kadroya sahip filmin işleyişi alışılmışın dışında ilerliyor. Film seyirciye bir intikam hissiyatı vermek istese de filmin sonunda bunu ne kadar iyi yaptığı biraz tartışılır. Bu arada Aaron Tylor Johnson‘ın yardımcı erkek oyuncu dalında Golden Globe’u alıp da Oscar’da aynı kategoride Aaron yerine Michael Shannon‘ın aday gösterilmesi ilginç. İzleyin, güzel film.

Hell or High Water

Texas, Amerika, Texas, Meksikalılar ve daha çok Texas. Hell or High Water içine küçük sistem eleştirileri serpiştirilen bir suç filmi. Best Picture adayları arasında neden olduğunu anlamadığım, bana kalırsa Jeff Bridges’in harika oyunculuğu dışında çok da fazla bir numarası olmayan film. Böyle dediğime bakmayın. Film Moonlight, Manchester by the Sea ve Jackie gibi filmlere göre çok daha ‘izlenebilir’. Bu seneki Oscar filmlerini genel olarak ağır dram kustukları için beğenemedim. Hell or High Water onlardan biri değil.

Moonlight

Moonlight’ın neden bu kadar çok abartıldığı, neden kötü bir film olduğu ve neden Oscar’ı hak etmediği hakkında paragraflarca yazabilirdim. Eh, üşendim. Politik doğruculuğun el üstünde tutulduğu, yine politik çıkarlar uğruna kalitenin göz ardı edildiği bir ödül yılında birtakım değerlere nasıl sahip çıkılması gerektiğini bilmeyen bir grup insan tarafından yükseltilmiş kötü bir film Moonlight. Şahsi olarak filmde farkındalık yaratılmaya çalışan konulara yönelik hiçbir problemim yok. Keşke aynı konular daha kaliteli bir filmde daha kaliteli bir şekilde işlenseydi. Özellikle film izlemeye alışık olmayan bünyelerin kaldıramayacağı bir film Moonlight. Gün sonunda derdini anlatabilmiş olsa da bu benim gözümde filmi kurtarmıyor.

*Cottonmouth’a laf yok.

NE OKUDUM?

Bu ay kitaptan ziyade çizgi roman okuduğum bir ay oldu. Dolayısıyla bu ay biraz çizgi roman konuşacağım.

Batman Rebirth ( #1 – #15 )

15 sayı su gibi akıp geçse de söz konusu Batman olunca bazı sevimsizlikleri görmezden gelmek zor oluyor benim için. Özellikle kara şövalyemize katılan Gotham ve Gotham Girl isimli yeni karakterler hakkında ciddi problemlerim olduğunu söylemem gerekiyor. Fazla spoiler vermek istemiyorum ama ufak tefek hikaye açıkları ve karakter dışı davranışlar, okurken tadınızı fazlasıyla kaçırabiliyor. Bazı paneller oldukça etkileyici. Özellikle eskiye göndermeler zaman zaman yüzünüzü güldürebiliyor. Seri ileride nasıl bir hal alır söylemek zor, ama ben beklediğim tadı alamadım.

*Gotham vs Justice League. Kazananı tahmin edin. Evet.

Night of the Monster Men ( #1 – #6 )

Aslına bakarsanız Night of the Monster Men başlı başına bir event değil. Batman – Nightwing – Detective Comics arasında dağılan bir hikaye. Benim bu şekilde ayrı olarak değerlendirme sebebim hikayenin çok kötü olması. Ne bir derinliği, ne bir mantığı, ne de bir etkileyiciliği olan son derece gereksiz bir hikaye. Özellikle 3 farklı seriye dağılmış olması okuduktan sonra vakit kaybı hissiyatını ikiye katlıyor. Nightwing – Batman – Batwoman arasındaki kimya ile ilgili bir problemim yok, ancak hikayesi o kadar kötü ki ne çizimler ne de birtakım tatlılıklar beni memnun edemedi.

Bunları severek okuyanlar, üzerine toz kondurmayanlar var biliyorum. Benim çizgi romanlardan, özellikle içerisinde Batman olan çizgi romanlardan beklentilerim biraz farklı. Night of the Monster Men bu beklentilerimden çok ama çok uzakta.

Justice League vs. Suicide Squad – ( #1 – #6)

DC’nin Rebirth bünyesindeki ilk major event’ine daha başlığından burun kıvırıyorsunuz farkındayım. Eh, haksız da sayılmazsınız. Wonder Woman ile Harley Quinn eşleşmesini ele alsanız neresinden tutsak elimizde kalıyor. İlk akla gelen ortada bariz güç farkı olduğu, lakin DC o kadar da aptal değil. Bu uyuşmazlığa bir çözüm bulmuş. Aslında güzel de bir çözüm bulmuş diyebiliriz. Bu büyük event hakkında spoiler vermek istemiyorum ama keşke hikayenin ilerleyişi ve sonu da güzel olsaydı.

NE OYNADIM?

Hearthstone

Evet, yeni expansion pack çıkacağı haberini alınca Hearthstone’a bir kez daha geri döndüm. Yine her geri dönüşümde yaptığım gibi Arena ve Tavern Brawl atmaktan başka bir şey yapmıyorum. Ne oldu bu oyuna yahu? Neden kaybetti büyüsünü? Neden para harcamadan oynama isteğim gelmiyor?

This War of Mine

Tuhaftır, Hacksaw Ridge izledikten sonra bir This War of Mine oynayayım dedim. Savaşın sadece battlefield yönünü değil, insan yaşamına etkisini de iliklerime kadar hissetmek istedim sanırım. This War of Mine bunu çok iyi başaran, yaptığınız bazı seçimleri sorgulatan, kendi içinizde hesaplaşmanıza neden olan bir oyun. Crafting ve survival mekanikleri de oyunu keyifli kılan detaylardan.


Bu ay ne öğrendik?

Sistem sevicilik, popülizm, politik doğruculuk gibi sizi zorla benliğinizin dışına iten birtakım hareketlerden kaçının. Tez zamanda zincirsiz düşünceler, atlı dolu gayeler edinin.