Uzun süredir kendimce yazdığım kısa hikayeleri kurgusal podcast haline getirmek istiyordum. Lâkin tahmin edersiniz ki bu, vakit ve ciddi bir emek isteyen zorlu bir süreç. Hatta bunlarla da kalmayıp seçtiğiniz insanları bu içeriği birlikte üretme konusunda ikna etmeniz ve yönetmeniz gerekiyor.

Kurgusal podcast bazı dedelere süslü bir tabir gibi gelebilir ama olay bu, bu bir podcast. Öte yandan bildiğimiz radyo tiyatrolarından prensip olarak müthiş bir farkı olmadığını da söylemekte yarar var.

Ürettiği içerikleri uzun süredir imrenerek takip ettiğim Yiğitcan Erdoğan‘ın imzasını taşıyan “Zamanaltı: Bir Podcast Tiyatrosu” yapmak istediğim şeyin mükemmel bir örneği olmuş. Elbette ki ilki değil, ancak Türkçe olarak dinlediğim ilk kurgusal podcast diyebilirim. Buraya kazara gelip okuyan birkaç kişi de bu esere coştuğumu bilsin istedim.

Zamanaltı ne anlatıyor?

Yazarlığını ve kurgusunu Yiğitcan’ın yaptığı inanılmaz bariz olan podcast’in başrolleri Mert Günhan ve Pelin Baynazoğlu. Hikayenin teması isminden de çıkartabileceğiniz gibi zaman yolculuğu. Mert Günhan, yaptığı beklenmedik zaman yolculuğunda tarihteki ilginç, yer yer komik ve kimi zaman duygusal birtakım olaylara karışarak içinde bulunduğu karmaşık durumun üstesinden gelmeye çalışıyor. Tabi Mert bu zaman yolculukları esnasında her zaman bazı uzuvlarının keyfine göre hareket etmiyor. Kendisi zaman yolculuğunun şokunu atlattıktan sonra insanlık tarihine şekil veren bazı kritik olayları önleyebileceğini ya da değiştirebileceğini fark ediyor. Eh, gerisi de spoiler olur artık, keyfinizi kaçırmayayım.

Bilimkurgu edebiyatını yalayıp yutmuş snoblar buram buram Doctor Who kokan Zamanaltı’nın hikayesine hemen ‘klişe’ etiketini yapıştırabilir. Bu gayet normal bir durum. Günümüzde birisinin çıkıp da tarih boyunca hiç işlenmemiş bir konuyu ortaya koyması çok çok zor bir hale geldi. Koskoca Hollywood bile son yıllarda izleyicisinin üzerine ‘remake’ kusmaya başladı. Dolayısıyla özellikle bu bilimkurgu snoblarının %100 özgün hikaye takıntısını anlamsız buluyorum.

Ne kadar iyi?

Hadi hepinizi dahil etmeyeyim ama benim için artık bir hikayeyi özgünlükten ziyade sunuş, akış, tempo, performans vb. unsurlar nitelendiriyor. Zamanaltı, ekibin ilk kez deneyimlediği bir içerik türünde bunun gibi unsurların üstesinden gayet iyi geliyor. Pelin’in adeta kitlesel fonlama sayesinde Pace Üniversitesi’nden oyunculuk eğitimi almış gibi role girmesi, Mert’in yaşadığı kafa karışıklıkları ve duygu geçişleri, dinleyiciyi hikayenin içine çekme konusunda şaşırtıcı derecede başarılı.

Podcast’ler, yapısı gereği herhangi bir iş yaparken tüketebileceğiniz içeriklerdir. Dinlediğim podcast’lerin yüzde 90’ını başka bir işimi icra ederken dinliyorum. Zamanaltı için de benzer bir durumun söz konusu olabileceğini düşünmüştüm, ancak fark ettim ki dinlerken kendimi hikayenin akışına ve heyecanına kaptırmak adına yaptığım işi bırakıp boş boş duvara bakıyorum. Bu ilk etapta podcast dinleyicileri için olumsuz bir şeymiş gibi algılanabilir ancak Zamanaltı beni multitasking’den fedakarlık edip sadece ona odaklanmam için zorladı ve rahatlıkla söyleyebilirim ki; bir hikaye için bu iyi bir şey.

In Yigitcan we trust!

Belki podcast’lere olan ilgimden ya da yeni tüketmiş olmamın sıcaklığından dolayı taraflı yaklaşıyorumdur ama bana kalırsa Zamanaltı, bugüne kadar Yiğitcan’ın imzasını taşıyan en iyi içerik. Yiğitcan işini layıkıyla ve tutkuyla yapan ender insanlardan biri. Dijital dünyaya içerik üretme ve edebi kabiliyetleri bana ilham veriyor. İleride kendisinin çok daha geniş kitlelerce tanınan bir yazar olacağını düşünüyorum.

Zamanaltı’nın ilk sezonunu dinlemek için aşağıdaki bağlantıları kullanabilirsiniz.

Zamanlatı – iTunes

Zamanaltı – Soundcloud

Zamanaltı – Spotify