Çok ayıp ediyorum buraya. Sanki memleketimden ufak bir arsa kiralamışım da bakımsızlıktan ve ilgisizlikten çorak kalmış, attığım üç beş eşya da toza boğulmuş ve kimliğini kaybetmiş gibi.

Eskilere dönüp neler yazmışım diye baktım az önce. Ne kadar da hevesli ve heyecanlıymışım. O yazılarda dünyayı değiştirebileceğini, isterse her şeyi yapabileceğini düşünen toy ve hırslı birini görüyorum. İtiraf edeyim, eski yazılarımı okuduğumda çoğu zaman tadım kaçıyor; gerek yazım hatalarımdan gerekse bugün müthiş saçma gelen birtakım fikirlerimden dolayı. Bazen o günlerdeki heyecanıma bile bozuluyorum, okurken içimden “ne gerek var şimdi?” çekiyorum. En can sıkıcı tarafı da bu, heyecanımı ve hevesimi kaybettiğimi fark etmek.

Kağıt üzerinde çok da değil aslında, 5 sene olmuş blogu açalı. İlk yazılarımda heyecanlı heyecanlı bu blogda neler olacağından ve neden herkesin bir blogu olması gerektiğinden falan bahsediyorum. Blogun ilk tasarımını hatırlıyorum, header kısmında “Stay Hungry, Stay Foolish” yazıyordu. Yazılardaki cümlelerim tecrübesiz, eksik ve verimsiz ama bir o kadar da heyecan vericiydi. Günümüze doğru geldikçe yazılar “olması gerektiği” forma dönüşmüş. İçerikler biraz daha oturaklı, her şey daha yerli yerinde bir hal almış. Azalmış, huysuzlaşmış, sinirlenmiş, üzülmüş, fark etmiş ve tükenmiş.

Blogu açtığım zamanlar kesinlikle bizzat yazdığım şeylerin 5 sene sonra bana bu kadar farklı geleceğini düşünmüyordum. İşin ilginç tarafı, bugün de 5 sene sonra bu yazdıklarımın bana bu kadar farklı geleceğini düşünmüyorum. O zamanlar daha az biliyordum, dolayısıyla heyecanlı ve istekliydim. Şimdilerde daha çok şey biliyormuşum gibi hissediyorum ama heyecanım ve isteğimin seviyesi konusunda emin değilim. Sanırım cehalet / yaratıcılık eğrisini dengeleyemiyorum, her şeyin en doğrusunu bilmeye çalışmanın getirdiği tekdüzeliğe sıkışıyorum.

Eskileri okumak tat kaçırsa da kimi zaman öğretici de oluyor. Kendinizle ilgili birtakım mevzuların daha iyi farkına varıyorsunuz. Kendinizle yüzleşiyorsunuz ve bunun bazı olumlu geri dönüşleri olabiliyor. Bana kalırsa “Ne düşünüyormuşum? – Şimdi ne düşünüyorum?” kıyaslaması kişinin zaman zaman kendini tâbi tutması gereken önemli bir seans. Her zaman için geçerli değil elbet ama bu seansın sonunda bir şeylerin radikal bir değişime uğradığını gördüyseniz bu iyi bir şey. En azından yerinizde saymamışsınız, hayatınız ve kişiliğinizde birtakım gelişmeler olmuş. Eski yazıları okumanın verdiği tat kaçıklığını böyle maskeliyorum işte.

Kişiden kişiye değişebilir ama ben 5 sene önceki fikirlerimin sabit kalması, öngörülerimin tutması ya da “ben demiştim” hissiyatından ziyade, değişimi ve yanılmayı daha faydalı buluyorum. Henüz genç sayılırım, bakalım 5 sene sonra yine aynı şeyleri diyebilecek miyim?

Bu yazı arkama bakmadan defalarca nadasa bıraktığım bu blogu tekrar canlandıracağımı duyurmak amacıyla yazılmış bir yazı DEĞİL. Geçmişe baktım, iç çektim, düşündüm, yer yer utandım, gülümsedim ve güncel hissiyatlarımı aktarmak istedim. Hem mekân benim değil mi? Başlıktan da anlaşılacağı üzere, istediğimi yaparım.