Strateji, kabaca 20 senelik video oyun serüvenimde her zaman için en sevdiğim tür oldu. Oyunlarda strateji kavramıyla ilk olarak Commandos ile tanışsam da asıl sevdam gerçek zamanlı strateji (RTS) alt türüne ait olan Age of Empires, Red Alert, Generals, Rise of Nations ve Empire At War gibi oyunlara yönelikti.
RTS oyunlara yönelik ilgim bir dönem, ‘grand strategy’ olarak tabir edilen Total War serilerine, Crusader Kings, Europa Universalis ve Hearts of Iron gibi oyunlara kaydı. Ancak hiçbir zaman bu tür oyunların içine derinlemesine giremedim. Zamanla piyasaya çıkan yeni RTS oyunlarının sayısında da ciddi bir azalma olmuştu. Hissettiğim noksanlığı yaşlanmış C&C oyunlarını döndüre döndüre oynayıp gidermeye çalışırken Civilization imdadıma yetişti.
Sıra tabanlı bir strateji oyunu olan Civilization ile ilk olarak IV. oyunuyla tanışmış ama meşhur menü müziği olan ‘‘Baba Yetu” dışında kendisiyle pek bir samimiyetimiz olmamıştı. Bunun sebebi 20 senelik video oyun serüvenimin ilk 10 senesinin bilinçsiz ve tesadüf eseri ilerliyor olmasıydı. Oyun serüvenimin damak zevki gelişmiş ve bilinçli geçen ikinci 10 yılının başlarında Civilization V ile olan ilişkimiz başladı.
Civilization nasıl bir oyun?
Neredeyse 30 senelik olan bu seriyi daha önce hiç duymamış olanlar ya da duyup da oynamayanlar için kısaca anlatayım. Sid Meier‘ın 1991 yılında yarattığı Civilization, sıra tabanlı bir strateji oyunu. Sıra tabanlı demek, adından da anlaşılacağı gibi her oyuncunun hamlelerini kendi sırasında yapabildiği bir düzen anlamına geliyor. Oyundaki temel amaç, belirlenen zafer türlerine göre uygarlığı yönetip oyunu kazanmak. Tabii ‘uygarlık yönetmek’ buraya yazıldığı kadar basit bir süreç değil.
Civilization da diğer muadilleri gibi bir 4X oyunu; eXplore (keşfet), eXpand (yayıl), eXploit (sömür), eXterminate (yoket). Bu tarz strateji oyunlarının genelinde, oyunun gidişatına göre dinamik kararlar vermeniz gerektiği gibi başlar başlamaz kabaca kendinize bir uzun dönem stratejisi de belirlemelisiniz. Yani en başından itibaren makro-mikro yönetim kaslarınızı çalıştırmanız gerekiyor. İlk şehrinizi kurduğunuz yerin jeopolitik avantajlarından tutun, medeniyetinizin ilerleyen çağlardaki yayılma politikasının kültür puanına olan muhtemel etkileri gibi birbirine bağlı yüzlerce zincir halkasını düşünerek oynamanız gereken bir oyun Civilization.
Böyle anlatınca gözünüz korkmasın, bana kalırsa diğer grand strategy oyunlarıyla kıyaslananınca Civilization’ı öğrenmek daha kolay. Çizgisi ve kendini fazla ciddiye almayan atmosferi de bu süreci daha eğlenceli hale getiriyor. Bu açıdan Civilization için kısaca “öğrenmesi kolay, usta olması zor” diyebiliriz.
Eklenti paketleriyle birlikte oyunda seçebileceğiniz uygarlıkların sayısı 40’ı geçiyor. Elbette her bir uygarlığın kendine has özellikleri, bonusları ve uygun stratejileri var. Örneğin, Süleyman liderliğindeki Osmanlı İmparatorluğu daha çok askeri yapısıyla ön plana çıkan ve domination (hâkimiyet) zaferi almak için oynanan bir uygarlık. Osmanlı’nın özel birimleri olan Yeniçeriler ve Türk Topçuları muadillerine göre önemli saldırı avantajları sunuyor. Bunun yanı sıra Türk Topçuları birimiyle fethedilen şehirlerde popülasyon azalmıyor. Osmanlı’ya has olan bu özellikler, fethedilen şehirlerin yeniden yapılanmasında büyük bir kolaylık sağlıyor. Tüm bunlar hâkimiyet zaferi, yani diğer şehirleri fethederek haritada bariz bir toprak üstünlüğü sağlamak için Osmanlı’yı biçilmiş kaftan haline getiriyor. Osmanlı’yı seçip stratejinizi hâkimiyet üzerine kurmak istemezseniz oyun buna da izin veriyor. Yani isterseniz askeri bir üstünlük kurma gayretinde olmayıp Osmanlı ile bir kültür zaferi de kazanabilirsiniz, ancak her uygarlığın kendine has olan özelliklerinin, doğru stratejiyi yakaladığınız takdirde büyük avantajlar sağladığını unutmayın.
Bir başka örnek olarak oyundaki en keyifli uygarlıklardan biri olan Maori’yi verebilirim. Kupe liderliğindeki Maori’ler oyuna direkt açık sularda başlıyor. Yani oyuna başlar başlamaz diğer uygarlıkların aksine karada değil, suyun üzerindesiniz. İlk birkaç tur etrafı keşfedip uygun kara parçasını bulduktan sonra ilk şehrinizi kurmanız gerekiyor. Oyuna açık sularda başladığınız gibi “sailing” ve “shipbuilding” teknolojileri de halihazırda geliştirilmiş olarak geliyor. Bu da açık deniz temelli bir ekonomi, ticaret yolları ya da askeri strateji için önemli bir avantaj sağlıyor. Yukarıda Osmanlı için bahsettiğim gibi Maori’nin de özel birimleri ve çeşitli avantajlar sağlayan kendine has özellikleri bulunuyor. Her birine detaylı bir şekilde değinerek verdiğim örneği boğmak istemiyorum. Osmanlı nasıl hâkimiyet zaferine yatkın bir uygarlıksa Maori de kültür ve inanç zaferlerine daha yakın bir uygarlık.
Oyunun nasıl bir tecrübe sunduğu az da olsa kafada şekillenmiştir. Yazıyı okumaya devam etmeniz için de bu kadarı kâfi. Zira bu yazıda, oyundaki belirli zafer türlerini kazanmak için ne yapmanız gerektiğine dair ipuçları falan vermeyeceğim.
Civilization’ı özel kılan ne?
Evet, Civilization’ın sıra tabanlı mekaniğinin bağımlılık yaratan bir etkisi var. En dipten zirveye kadar belirlediğiniz strateji doğrultusunda ilerlemenin, bir sonraki turda yaptıklarınızın etkilerini görmenin ve adım adım uygarlığınızı büyütmenin tarif edilemez bir çekiciliği var. “One more turn” sloganıyla özdeşleşen bu oyunu özel kılan, sadece sizi saatlerce koltuğa bağlayan bu sinsi mekaniği de değil. Civilization’ın yol açtığı merak, araştırma dürtüsü ve öğrenme tatmini oyunun sunduğu deneyimini bambaşka bir boyuta taşıyor.
En basit şekilde örnek vermek gerekirse; “Roma İmparatorluğu’na özgü birim olan Lejyonlar neden özel bir birim?”, “Lejyonların neden kale yapabilme özelliği var?” gibi sorular Civilization’ın sözlüğü ya da Google aramalarında kaybolmanıza yol açabiliyor. Oyunda yer alan irili ufaklı detaylara sorular sormak, tarihini araştırmak ve gerçeğini öğrenmek muazzam bir tatmin sağlıyor. Bu tatmini, World of Warcraft gibi lore’u geniş oyunların karakterlerini ve o dünyada meydana gelen olayları öğrenmenin verdiği tatmine benzetebiliriz. Tabii buradaki önemli bir fark, Civilization’ın gerçek hayata dayandırılmış olması. Her ne kadar fantastik dünyaların kaçış (escapist) anlatılarına farklı bir değer yüklesem de yaşadığımız dünyada olup biten olayları ve etki bırakan karakterleri araştırmanın da ayrı bir entelektüel tatmin sağladığını kabul etmek gerekiyor.
Elbette Civilization oynayarak tarih sınavından 100 almayı beklemek hata olur. Zira oyunun akademik bir derdi yok ve birtakım şeyler gerçekle kıyasladığımızda yanlış çıkarımlara yol açabilir. Örnek verecek olursak; Civilization’ın tarihle %100 uyumlu olmak gibi bir derdi olsaydı muhtemelen sırf sınırlarını genişletmek uğruna kıyı şehirlerinizi fillerle işgal etmiş, savaş isteyen bir Ghandi görmezdik. Ya da oyundaki wonder’lardan biri olan Özgürlük Heykeli’nin rengi ilk yapıldığında bakır olurdu. Bunlar gibi birçok ufak detayı örnek olarak gösterebiliriz. Civilization’ın “eğitici” rolüne belki daha sonra başka bir yazıda değinirim.
Yazının başında da belirttiğim gibi aşağı yukarı 20 senedir video oyunları oynuyorum. Bu süre zarfında yüzlerce farklı oyuna on binlerce saat harcamışımdır. Oynadığım tek tür strateji de değil, Civilization’dan çok daha fazla oynadığım oyunlar da oldu elbet. Yine de hayatım boyunca tek bir oyun oynamak zorunda kalsam tereddüt etmeden Civilization’ı seçerdim. Bu zamana kadar bana bu kadar komple bir deneyim sunan ve hemen hemen her açıdan tatmin eden başka bir oyun olmadı.
Bu sitede Civilization’a dair bir şeyler olması gerekiyordu. Yazıyı bitirmeden olur da Civilization’a merak saran ya da oynamaya başlayıp gözü korkanlar için iki YouTube kanalı önereyim:
İlki malum, PotatoMcWhiskey. Oyuna dair ipuçları, stratejiler, öğretici videolar ve çok daha fazlasını bulabileceğiniz kanal Civilization becerilerinizi güçlendirecektir. Oynamaya başladıysanız mutlaka göz atın.
İkincisi ise Tuna Pamir. Civilization’a yönelik Türkçe içerik ihtiyacını karşılayan nadir kanallardan biri. Dil bariyerine takılmadan kaliteli rehberler, öğretici videolar ve ipuçlarına ulaşmak istiyorsanız kanala bir uğrayın.